Başlangıç:
Büyükdedesi Molla Necdi Efendi'nin Edirne'de üçüncü eşi Nafiye'nin kırığı Kılçık Seyfi tarafından öldürülmesinin tam 53. yılında yine Edirne'nin üç yüzyıldır bilinen adıyla Horozlubayırı'nda; bir dönemler Ermeni ustaların nakış nakış işlediği, eskilerin cihannümalı dedikleri iki katlı bir konakta horoz çükü kadar bir oğlan doğdu. Alkolik babasının, doğumun 8. gününde bildiği tek sure olan sübhanekeyi okuyup kulağına üflediği votka kokulu ismiyle Ali, çok sonraları Çağdaş Yenilgiler ansiklopedisinde geçen daha da mühim ismiyle yine Ali...
Ali'nin hikayesi henüz 9 yaşındayken, babasının Haydarpaşa'ya bakıp '' bir ben mi battım lan sana, İstanbul '' diyerek bulduğu ilk trene atlayıp sırra kadem bastığında başlar. Yine bir gece yarısı taşranın birindeki postane santralinden aranılıp gaip babanın mefta babaya dönüşmesi de kendisi için bir başka önemli güne düşer.
Ali'nin babası değişik bir adamdı, büyümeyen adamlardan. Sesi derinlerden, diyaframına ordan ciğerine vura vura gelirdi. Sesi kulağa çalınmadan da alkol partikülleri burnuna çalınırdı.
Mesleği olmayan, işi bir türlü rast gitmeyen çocuk adamlardandı babası. Ali onu hep üç ay süren berberliği ile hatırladı. Koca Mustapaşa' da Çınar karakolunun hemen karşısında dükkan sahibine ortak çıkıp, bir koltuk kapmıştı. 2 liraya kestiği 5 liralık tıraşlara, dükkanda kurulan çilingir sofralarına katlanan dükkan sahibi, baba beyin kendisine bahşiş vermeye kalkışan müşterinin birini '' sen bana bahşiş verecek adam mısın lan '' diyerek mahallenin ortasında usturayla marazlamasıyla ortaklığı bozmuş, baba beyi kapının önüne koymuştu. Çok sonrasında nasıl olduysa babası, sabah çıkıp akşam elleri kolları dolu bir şekilde eve gelmeye; mahallede üzerine çektiği jilet gömleklerle cakalı bir şekilde kamburundan kurtulup dolaşır hale gelmişti. Uşşaki caminin altındaki kahvede haftasonları 3-4 parti kağıt oynattığı öğrenilmişti de böylelikle cilasının dumanı üzerinde kunduraların, üste başa çekilen jilet gibi partalların sırrı ortaya çıkmıştı.
Çok az anı kalmıştı Ali'nin aklındaki babasıyla ilgili. Aralarındaki iki insanı birbirine bağlayan sevgi ve vicdan duvarının sınırı, babasının sarhoş eve geldiği bazı akşamlarda Ali'yi uyandırıp getirdiği şekerleri ve gofretleri Ali'ye zorla yedirmesiyle son buluyordu. Şimdilerde doğumun üzerinden geçen 37 senede artık yüzünü bile net hatırlayamadığı babasından geriye kat karşılığı müteahhite verilmiş Edirne'de bir arsa, alzheimerli bir anne, Florya'da menekşe plajında çekilmiş polaroid bir fotoğraf, kronik gastrit ve alkolizmin şerefli bayraktarlığı kalmıştı.
devam edecek.... sayfa 1-2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder