5 Ocak 2025 Pazar

spotify wrapped 2024



Ne zaman bir spotify wrapped listesi görsem..

Aklıma bu zımbırtılarda hiçbir zaman Ali Ekber Çiçek'in TRT 4 Haydar Haydar performansına yakın bir şey dinleyemeyeceğimiz geliyor. 

Ne acayip iş ya!

Jimi Hendrix'in Woodstock, Led Zeppelin'in Madison Square, Pink Floyd'un Pompei, Oasis'in Knebworth hatta Metallica'nın 89' Seattle performansları.... Kayın kenara kardeşim..



9 Kasım 2024 Cumartesi

Açılın Yazı Yazacağım.. [30 Yaştan Geriye Birkaç Şey]

Epeydir sormadım, nasılsın Onur? 

Duruldum ve daha da fenası hafiften olgunlaşıyorum galiba.

Eskiden kılçık tabirle manita ayıklayacağımız bu vakitlerde oturup kendimi temize çekmeye çalışıyorum. 

Otuz yaş herkesi farklı çarpıyor demek ki. Hadi biraz ıslatalım otuz yaştan geriye doğru.

1) İnsan böyle esas oğlan tripleriyle büyüyor sonra dönüp baktığında kendi minik hikayesinin bile kahramanı olamadığını fark ediyor.  sahi kim bizim hikayemizin kahramanları?

2) Yirmi beş yaşındayken hayatta düşünülebileceğin her şeyi düşündüğünü ve onlar hakkında kararını çoktan vermiş olduğunu düşünüyordun. Bugün dönüp geriye baktığımda en temel şeylerde bile yanıldığını görüyorum. Hiç fena değil koçum, hiç fena değil.

3) bir yerlerde bir şeyler olacak, büyük ve kötü şeyler.. bazı parçalarını oralarda bırakacaksın; kenarda köşede yıllarca sinsi sinsi bu anları beklemiş tüm o hüzün ve kaygılar hayatını ele geçirip, seni hiç ummadığın bir adam haline getirecek. kendini çırılçıplak tek başına bütün ayazların ortasında bulacaksın; arkana dönüp baktığında yaslanacak duvar olmadığını fark edeceksin, dostların sağa sola dağılıp merhabayı kesecek, saçların önlerden fire verecek, sevdiğin tüm kadınlar yabancı birilerine dönüşecekler, ayın elemanı olmak için ordan oraya koşturup, ileride yaşanacak kötü şeyleri ısmarlar gibi ''zor zaman paraları'' biriktireceksin mevduat hesabında.  Sıkılmış, bunalmış ve yorulmuş bir şekilde bir şeyler değişsin diye yukarıdakine bakıp kıyak bekleyeceksin, sıraya geç.

4) Çabaladığı biliyorum, kaç gecenin sabahı olmadığını; bir şeyler arıyormuş gibi saatlerce dalıp gittiğin pencerelerde kaç günü doğurduğunu da.. Ha gayret, biraz daha...

5) 2016 yılında Zafer Çarşı'sında 50 liraya Neşe Karaböcek'in Yedi Renk'inin long playini bulup, almamıştın. Albümün ne kadar iyi olduğunu anlaman 6 yıl, iyi bir dönem baskısını bulmanın imkansız olduğunu anlaman ise 8 yıl sürdü. Kafana sıçayım. 

6) Lüksü, reklamı, modayı içselleştirmiş insanları hala sevmiyorsun. Koca bir neslin fenomenlik adı altında '' çok güzel memeleri olan reklam panolarına '' dönmesi bu reklamcı hıyarların 21. yüzyıldaki en büyük başarısı... 

7) Zeytinyağlı fasulyeyi senin kadar iyi yapan görmedim. Tarifi ortalarda paylaşma, fasulyenin içine şeker koyma, tadını kırmızı soğanla ver. 

8) Bu yazıdan s.ksen 30 madde çıkmaz. Başlığı değiştirmek gerekecek.

9) Kadınlarla aran eskisi kadar iyi değil. Eskiden onları tükettiğini düşünürdün ama tükenen senmişsin. Aşka hep inandın- belki de sadece aşka. Çünkü bir insanı sadece aşık olduğunda en çıplak haliyle görebilirsin; tüm hırsları, korkuları, umutları, öfkeleri, çiğlikleriyle... Galiba doğru insan dedikleri şeyle problemin oldu hep. Doğru insan... bilemiyorum doğrular değişir, insanların da doğruları zamanla değişir. Birlikte bir yöne bakıyorsun bir an, bir zaman. peki ya sonra? 

10) oyun bitip, perdeler kapandığında hem kahraman hem de kötü adam alkışlanıyor. kasma.

11) sabah pişmanlığının, gece yalnız olmaktan iyi olduğunu düşünüyorsun. O iş öyle değil.

12) Hala deli gibi Ajda ve Cohen dinliyorsun, toplanacak bütün kayıtlarını da topladın. bence sapıklık ama sen bilirsin.

13) Baban düşündüğünden güçlü, annen düşündüğünden yaralı, kardeşin düşündüğünden büyük.

14) Bomboş kişisel kariyer rekorların devam ediyor. Hâlâ waffle yememiş, adını Google’da aratmamış, öküzgözünden başka şarap içmemiş birisin. On yıl boyunca içip kusmamak gibi tuhaf bir rekorun var; belki midene övgü, belki hayata karşı tutunduğun ince bir ip.  (kusmama işini sıkıyor olabilirim.)

15) Ara ara yoklayan her şeyi bırakıp aşçı mı olsam düşüncesi, hiç fena durmuyor artık. şöyle ufak bir dükkan sadece meze, amuse-bouche ve ekmek servisi... Ekmek kesinlikle ekşi mayalı, ıvır zıvır unlu filan olmayacak dümdüz Elâzığ çekme ekmeği vereceğiz kürekle; yiyenin dimağı açılsın.

16) Hep bir şeylerin ne olduğunu değil, ne olmadığını düşünenlerin ülkesi burası. oysa bazen armut sadece armut, söylenen sadece söylenen. bunu unutma, arada hatırlat kendine.

birden çok alakasız bir yerde yoruldum ve burada kesiyorum. 

eyv.

13 Eylül 2024 Cuma

Bizi Sevenleri Üzmeyelim Baba.



Kafam berrakken, ruhum çözelti gibi. 

Sürekli bir çay kaşığı kafamda çalkalanıyor.

Açılın Da Bi Hava Gelsin!



Bir derdim, ortaya kusmak istediğim bir şey var. 

Kafam karışık ve lafa nasıl falso vereceğimi bir türlü bilemiyorum.

Geçen gün Byung- Chul Han'ın '' yorgunluk toplumu'' nu okurken bazı şeyleri ucundan kıyısından yakalar gibi oldum. 

Bu modern çağda ne kadar yorgun olduğumuzla, bu aşırılığın bizi ne kadar takatsiz bıraktığıyla ilgili bir şey.

pornografik bir yorgunluk bizimkisi. 

Aşırı olan her şey pornografiye dönüşür ve pornografi insanı yorar.

yorgunuz. etrafımızdaki bu narsistik pornografiden, bitmek tükenmek bilmeyen reklam ve tüketim pornografisinden, hamaset ve başarı pornografisinden...

yorgunuz. düşüncenin yerini sloganların, haberlerin yerini manşetlerin; dakikaların yerini bitmek tükenmek bilmeyen instagram reelslerin almasından.

bu çağın; bizi özgürleştirmesi ve daha demokratik kılması gerekiyordu ancak geldiğimiz yerde hayatının her anına neden dahil olduğumuzu bilmediğimiz binlerce hayattan, birbirinin aynısı milyonlarca fikir ve sesten, mercimek çorbasının bin bir tarifinden ve yavru kedi videolarından başka bir şey yok.

Her gün bu aşırılığa maruz kalan bizler ne kadar dinç kalabiliriz?

Derdim fazla slogan atıp ses tellerimi bozmak değil de biraz açılın da hava gelsin be kardeşim!

Kaygılarımla,



8 Eylül 2024 Pazar

O...

 


Saçları ne renkti, asla tam olarak bilemedim.

Onunlayken bilmediğim çok şey vardı, bildiğim de.

Gülüşünün güneşli bir pazar günü kalkılan kalabalık kahvaltılar gibi hissettirdiğini, bilirdim. 

Onca insan, onca hayat, içim kıpır kıpır. bilirdim.

Kapısına gelince elimde şarap, mutfakta olurdu. Zili çalınca giriş kattaki evinin penceresinden çaktırmadan bakardım. Koşarak gelirdi kapıya her defasında. bilirdim.

Onun kendinde çirkin bulduğu bütün her şeye tepeden tırnağa aşıktım, bilirdim. 

Kocaman ağzına, dudağının kenarındaki bene, omzunu kaplayan güneş lekelerine, hafif kırık burnuna, çok kötü şarkı söylediği anlara daha da kötü dans etmesine, sincap parmaklarına, içince uykusunun gelmesine, bilirdim. 

Denizi, kumu ve güneşi severdi, bilirdim. 

Ayçiçek tarlalarına benzeyen sarı gözlerini, bilirdim. 

Topuzun en çok onun saatlerce öptüğüm ince boynuna yakıştığını, bilirdim.

her şeyin renginin ve sesinin onunla değiştiğini, bilirdim.

Bu hayatın iniş ve çıkışlarla dolu olduğunu, bilirdim. 

Şimdi yani ondan sonra...

birazdan gece olacağını ve her sene sonbahar oldukça yüzünü hatırlayacağımı, bilirim.

Tefrika: Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi- Bölüm 1-Yarım Hikayeler, Ali'nin Babası

 Başlangıç:

Büyükdedesi Molla Necdi Efendi'nin Edirne'de üçüncü eşi Nafiye'nin kırığı Kılçık Seyfi tarafından öldürülmesinin tam 53. yılında yine Edirne'nin üç yüzyıldır bilinen adıyla Horozlubayırı'nda; bir dönemler Ermeni ustaların nakış nakış işlediği, eskilerin cihannümalı dedikleri iki katlı bir konakta horoz çükü kadar bir oğlan doğdu. Alkolik babasının, doğumun 8. gününde bildiği tek sure olan sübhanekeyi okuyup kulağına üflediği votka kokulu ismiyle Ali, çok sonraları Çağdaş Yenilgiler ansiklopedisinde geçen daha da mühim ismiyle yine Ali... 

Ali'nin hikayesi henüz 9 yaşındayken, babasının Haydarpaşa'ya bakıp '' bir ben mi battım lan sana, İstanbul '' diyerek bulduğu ilk trene atlayıp sırra kadem bastığında başlar. Yine bir gece yarısı taşranın birindeki postane santralinden aranılıp gaip babanın mefta babaya dönüşmesi de kendisi için bir başka önemli güne düşer. 

Ali'nin babası değişik bir adamdı, büyümeyen adamlardan. Sesi derinlerden, diyaframına ordan ciğerine vura vura gelirdi. Sesi kulağa çalınmadan da alkol partikülleri burnuna çalınırdı. 

Mesleği olmayan, işi bir türlü rast gitmeyen çocuk adamlardandı babası. Ali onu hep üç ay süren berberliği ile hatırladı. Koca Mustapaşa' da Çınar karakolunun hemen karşısında dükkan sahibine ortak çıkıp, bir koltuk kapmıştı. 2 liraya kestiği 5 liralık tıraşlara, dükkanda kurulan çilingir sofralarına katlanan dükkan sahibi, baba beyin kendisine bahşiş vermeye kalkışan müşterinin birini '' sen bana bahşiş verecek adam mısın lan '' diyerek mahallenin ortasında usturayla marazlamasıyla ortaklığı bozmuş, baba beyi kapının önüne koymuştu. Çok sonrasında nasıl olduysa babası, sabah çıkıp akşam elleri kolları dolu bir şekilde eve gelmeye; mahallede üzerine çektiği jilet gömleklerle cakalı bir şekilde kamburundan kurtulup dolaşır hale gelmişti. Uşşaki caminin altındaki kahvede haftasonları 3-4 parti kağıt oynattığı öğrenilmişti de böylelikle cilasının dumanı üzerinde kunduraların, üste başa çekilen jilet gibi partalların sırrı ortaya çıkmıştı.

Çok az anı kalmıştı Ali'nin aklındaki babasıyla ilgili. Aralarındaki iki insanı birbirine bağlayan sevgi ve vicdan duvarının sınırı, babasının sarhoş eve geldiği bazı akşamlarda Ali'yi uyandırıp getirdiği şekerleri ve gofretleri Ali'ye zorla yedirmesiyle son buluyordu.  Şimdilerde doğumun üzerinden geçen 37 senede artık yüzünü bile net hatırlayamadığı babasından geriye kat karşılığı müteahhite verilmiş Edirne'de bir arsa, alzheimerli bir anne, Florya'da menekşe plajında çekilmiş polaroid bir fotoğraf, kronik gastrit ve alkolizmin şerefli bayraktarlığı kalmıştı. 

devam edecek.... sayfa 1-2